2019 mezunu Leyla Soyer Mengüç ile ders BELGELİĞİ ve gelişimi hakkında gerçekleştirmiş olduğumuz bu söyleşide, kendisini de tanıma fırsatı yakaladık. ders BELGELİK’imize sunmuş olduğu katkıları için ve sohbetiyle de bize eşlik ettiği için kendisine çok teşekkür ediyoruz.
S: Merhaba, hoş geldiniz Leyla Hanım. Öncelikle sizi tanımak isteriz. Hangi dönem öğrencisiydiniz?
Ben 2015 yılında Marmara Üniversitesinde eğitime başladım. Daha evvelden resme merakım vardı. Aynı zamanda mesleğim de vardı tabii, uzun yıllardır avukatlık yapıyordum. Avukatlık mesleğimin olduğu dönemin yarısında resim ve sanat fikri girdi aklıma. İlk hobi olarak uğraştım. Bir süre hobiyle resmi öğrenebileceğimi düşünürken Türkiye’de bunun imkânının olmadığını fark ettim. Ve bu işin okumakla olacağını düşünerek akademik eğitim alma düşüncesine yöneldim. Bunun için önümde yüksek lisans yapma imkânım vardı. Yani resim okumadan önce yüksek lisans yapabilirdim. Üniversite mezunlarına bu hak verilirdi. Onu denemek istedim. Yüksek lisans için başvuru yaptım buraya ve üniversite kabul etti. 3 ay kadar geldim. Fakat lisans eğitimi olmadan bunun olmayacağını anladım ve kendimi geriye çektim. Böylece burada okuma fikri kafama yerleşmiş oldu. Bu kararımdan sonra araya birkaç yıl girdi ve bu süre içinde sınava hazırlandım ve Marmara Üniversitesi’ne girdim.
İ: Bu dönemde kaç yaşındaydınız?
Bu dönemde 50 yaşın yakındım. 45 yaş üstü diyelim.
İ: Marmara Üniversitesi’ne hazırlanırken mi?
Evet. Resimle hobi olarak uğraşırken kendimce okumalar yapıyordum ama konuya nasıl yaklaşacağımı bilmiyordum. Yani sanatın teknik alanı ile fikri alanını nasıl buluşturacağımı bilmiyordum. Bütün bilimlerin anası olarak felsefeyi gördüğümden felsefe okumak istedim. Resim bölümüne girmeden önce açık öğretimde felsefe bölümüne girdim Anadolu Üniversitesi’nde. Neden diyeceksiniz, şöyle ki aslında sanatı anlamak istiyordum sanat nedir sorusu üzerinden felsefeye yöneldim.
İ: Peki açık öğretimde felsefenin yararı oldu mu? Mesela ben açık öğretimle ilgili biraz farklı düşüncelere sahibim. Sanki insanlar açık öğretime yazılıyor ama hiçbir şekilde dersleri, konuları anlamadan sınava giriyorlar gibi.
Aslında eğitim ve öğretimde öğrenme sorunu örgün öğretim için de açık öğretim için de geçerli, hiçbir üniversite tek başına özellikle kendi ülkemiz için konuşursak çok yeterli değil. Kendi ilgi ve merakınız yoksa araştırmıyor sormuyorsanız ilave kaynak ve bilgilere yönelmiyorsanız ulusal uluslararası konunun boyutlarını araştırmıyor sormuyorsanız çok da bir şey öğrenerek çıkmıyorsunuz Benim zaten kendi okumalarım vardı ama bir yönüm yoktu. Kafamdaki sorulara cevapları nereden alacağımı bilmiyordum. İlla ki bir rehbere ihtiyaç duyuyorsunuz. Açık öğretim burada bana fazlasıyla o rehberliği yaptı diyebilirim. Felsefe eğitimi benim bütünü görmeme yardımcı oldu. Hocalarla yüz yüze gelerek konuşmak tartışmak önemli ama benim açımdan bu çok sorun teşkil etmedi. Kendi branşımızda da bu böyledir, hoca size resim yapmayı, resim tekniklerini öğretir ama onun geri planını öğrenci kendisi tamamlamak zorunda. Ben de felsefeye bu nedenle gittim. Felsefenin son sınıfındayken Marmara Resim İş Öğretmenliğini kazandım. İlk yıl iki üniversiteyi birlikte okudum. Aynı zamanda mesleğimi ve aynı zamanda ailemle olmayı yürütebildim. Biraz zorladıysa da çok doyurucu bir süreç yaşadığımdan başarılı bir eğitim hayatı sürdürdüğümü düşünüyorum. Her iki üniversiteyi de bitirmiş oldum. Ben sanatın felsefesiz olmayacağına inananlardanım. Yani bir felsefen olmalı, bir sanat felsefesi, felsefenin kapsayıcılığı üzerinden sanatın bunun neresinde yer aldığını kafanda oturtman gerekiyor ben de bunun için felsefeye yöneldim. Onun dışında okumalarım yine devam ediyor. Bu işin pratik ve teknik alanı var, zihin alanı var, fikir alanı var. Buradaki boşluklara da cevap oluşturmanız gerekiyor. Mezun olduktan sonra çok fazla üretimde bulunamadım araya pandemi de girdi. Pandemi süreci bizi başka zihinlere götürdü. Belki farklı anlayışları da geliştirdi. Süreç bu şekildeydi.
S: Peki sanata ilgi duymanızı körükleyen bir şey oldu mu yoksa bunu tamamen içinizde mi hissettiniz sadece?
“Bir şeyi çok seviyorsan onunla ilgili sende yetenek vardır.” diye bir söz var bu söz beni cesaretlendirdi. Benim kız kardeşim resim yapıyordu, annem de çok düşkündü, ablam da. Çok güzel resimler yaparlardı. En son kız kardeşim tuval üzerine resimler yaptığında ben de yapabilirim büyüsü oluştu bende. Zaten biliyorsunuz bulaştığınız zaman hastalık gibi bir şeydir. Bir aşkla başlamış oldum böylece. Üniversite okumama neden olan asıl düşünce ise “her şeyin en güzeli yapılmış ben ne yapacağım?” Sorusu oldu. Ben ne yapacağım? Sanat ne yapmalı? Sanatın içinde sanatçı ne yapıyor? Nereye kadar ilerleyebilir? Ne kadarını yansıtabilir? Ne kadarını görebilir? Ne kadarını gösterebilir? Bu sorularla ben üniversiteye geldim. Dediğim gibi üniversitede de sizin kendi çabalarınız o boşlukları doldurma uğraşınız olmadan kavramları bilmeden ilerlemeniz ve bir şeyleri yerine oturtmanız zor oluyor. Özellikle felsefi altyapıya, literatüre belli oranda hakim olmak gerekiyor. Tamamen hakim olmak zaten günümüz koşullarında en azından ülkemiz için çok güç bir şey. Onları tamamladığınız zaman ya da o çaba içinde olduğunuz zaman bunun bir serüven olduğunu görmüş oluyorsunuz. Aslında biten bir şey değil. Her zaman yeniden başlayan, yeni sorular üreten bir durum.
S: Felsefe okudum dediniz, felsefe-sanat ilişkisini hep araştırıyoruz. Bu okuduğunuz süreçte felsefeden nasıl yararlandınız? Felsefenin size olan katkılarından bahseder misiniz?
Felsefe sizi belli başlı kavramlarla tanıştırıyor, bu kavramları ortaya koyan filozofları tanıyorsunuz o filozofların bu kavramları açımlarken neleri dert ettiğini görüyorsunuz. Felsefenin konusuna gelene kadar bir süreç var aslında. İnsanlığın kendi sürecinde özellikle biz bunu Yunan felsefesinden itibaren daha iyi takip edebiliyoruz. Felsefenin düşünsel alanları, farklı farklı filozofları, her birinin farklı soruları var. Hiçbiri birbirini tamamen ortadan kaldıran düşünceler değil hepsi birbirini besleyerek devam eden bir şey. Aynı şey sanat için de böyle. Bugün mesela sanat nedir dediğimizde onlarca kitap farklı şeyi söyler. Hiçbir zaman tam bir tanımda buluşulamaz. Bu bakımdan dediğim gibi zihinsel bir süreç olduğu için felsefe, sanatın salt bir tekniğe indirgenmesini doğru bulmuyorum. İlla onun bir zihinsel süreci olması gerekiyor. Sanatçının da bu altyapıyı belli bir oranda oluşturması lazım.
S: Anladım. Peki Marmara Üniversitesi’ne geldiniz ve ders BELGELİĞİ ile nasıl tanıştınız?
Biliyorsunuz bölümümüzde farklı atölyeler oluyor ve öğrencilerin başta bunu seçme hakkı olmuyor. Okulun kendi belirlemeleri oluyor. Bir şekilde ben Avni Hocanın atölyesine düşmemiştim. Başka bir atölyedeydim ve bulunduğum atölyede dersler verimli değildi. Mesela ders BELGELİĞİ atölyesini farklı kılan özellikler vardı. Okulumuzda çok az bir ya da iki atölyenin kendine özgünlüğü vardı. ders BELGELİĞİ de bunların içinde en iyisi idi. Oranın iyi bir atölye olduğunu anlıyordunuz. Yani bir ruhu vardı atölyenin-bu mekanın. Bunu oradaki resimlerden, okuyan öğrencilerin psikolojisinden, hoca öğrenci ilişkisinden, konuşulan şeylerden, müziklerden dert edinilen şeylerden anlayabiliyordunuz. Benim olduğum atölyede böyle bir şey yoktu. Salt çizim tekniğine indirgenmiş bir atölyeydi bunda dahi iyi değildi. Biz ders BELGELİĞİ’nin varlığından haberdardık okuduğumuz atölyemizin eksikliğini gösteren bir yerdi Avni Öztopçu hocanın atölyesi ve bu nedenle gelmek istiyorduk. Tabii atölyenin öğrenci kapasitesi nedeniyle ilk başta bunu yapamadık. Sonra bir şekilde sonraki yıl Avni hocanın atölyesine gelme şansını elde ettik. İyi ki de geldik. Yoksa ben bu okula boşuna girmiş olacaktım. Çünkü bu atölyede farklı şeyler öğrendik.
S: Neler öğrendiniz mesela?
Mesela bir resmi, eseri veya hocanın verdiği konuyu yaparken geri plandaki zihinsel süreçlerle ilgili konuşmalar yapıyorduk. Yani bir konuya nasıl yaklaşmalıyız, onu nasıl aktarmalıyız, aktardıktan sonra ortaya çıkan şey neden olmuş, neden olmamış veya neden eksik soruları üzerinden bizi geliştirecek tatmin edecek konuşmalar yapardık. Bu öğrenci için çok iyi oluyordu. Hocanın kuralları yönlendirmeleri önerileri olurdu ancak bu öğrenciye bir dayatma olacak şekilde değildi. Hoca öğrenciye durumu anlayacak, kavrayacak süreyi veriyordu bu bütün eğitim sürecini de alabilirdi. Öğrenci vazgeçmedikçe hoca vazgeçmiyordu. Mesela bundan çok rahatsız olan öğrenciler de oldu, tutunamadılar. Hocanın kasıtlı şekilde öğrenciye yönelttiği bir şey değildi. Bu hocanın eğitim yöntemiydi ve doğru bir yöntemdi bence. Öğrenciler bazen bunu kendi üzerine alınabiliyordu. Kişiselleştirebiliyorlardı. Ama hiçbir hoca böyle kişisel bir şey yapmaz zaten. Aslında o dönem bunun çok farkında olmadıklarından dolayı atölyeyi değerlendiremediklerini söylüyorum onlara ben. Ben de imkanım olduğu kadarıyla oradan bir şeyler almaya çalıştım.
S: Sizce ders BELGELİĞİ nedir?
“Ders belgeliği nedir?” Adında bir yazı yazmıştım. ders BELGELİĞİ sayfasında var. Bu yazıyı da söyleşilerden çıkarttıklarımla, kendi deneyimlerimle yazmıştım. En çok öne çıkan kısmı bellek kısmıydı. Dediğim gibi kendi deneyimimden yola çıkarak ders BELGELİĞİ günümüz hız çağında öğrenciye “dur” diyor. Çünkü o kadar dijital ve sanal ortamlarda yaşıyoruz ki. Bir karikatür vardı belki denk gelmişsinizdir. Elektrik kesiliyor ve aile birbirleriyle sohbet etmek zorunda kalıyor. Çocuk diyor ki aslında annem ve babam iyi insanlarmış. Birbirimizi fark etmiyoruz. Doğayı, evimizi, ailemizi çevremizi fark etmiyoruz. Hiçbir şeyin farkında değiliz. Biliyoruz ki varlar ama her şeyi şablonlaştırmışız. Üstümüze kartvizit gibi bir şeyleri yapıştırıp hayatımıza devam ediyoruz. ders BELGELİĞİ bunlara “dur” diyor. Bunu bir slogan gibi kullanmak istemiyorum ama o durma anında aslında görmeye başlıyorsunuz. Oradaki detayı görerek daha derine inmeyi öğreniyorsun. Bir ağacın dallarını, yaprağını, hücresini fark edebiliyorsunuz. ders BELGELİĞİ’nin farklı kolları ve faaliyetleri var. Müzik belgeliği, ağaç belgeliği, felsefe belgeliği gibi. Bu kollarda öğrencilerin çalışmaları oldu. Bu çalışmalar da ders BELGELİĞİ’ni ayrıca zenginleştirdi. Bir bütün olarak kavram olarak baktığımız zaman ders BELGELİĞİ bir bellek. Kendi belleğimizi oluşturuyoruz. Aslında her mezun olan öğrenci bu bellekte bir parça bıraktı ve kendi belleğinde götürdü. Bu anlamda çok kıymetli.
S: ders BELGELİĞİ için başka neler yaptınız?
ders BELGELİĞİ’ne gelmeden önce aslında biz atölyeye girerken ders BELGELİĞİ’nden çok haberli değildik . Başlangıçta sadece bir atölye idi bizim için. Atölye Avni hocanın atölyesi olduğundan güzel işler yapıldığını gözlediğimizden geldik. Sonradan burada bir ders BELGELİĞİ faaliyeti oluğunu fark ettim. Nasıl fark ettiğime gelecek olursak; felsefe belgeliği, Belgelik ağacları vb. gibi bir belgelik lafı dolaşıyordu etrafta. Ne olduğunu bilmiyordum. Aslında onlar da çok tanımlayarak bir şey yapmıyorlardı. Ama ders BELGELİĞİ bu atölyenin bir çalışma biçimiydi. Biz sonraki süreçte bu çalışma biçimini, öğrenci hoca ilişkisini, öğrencinin yapmış olduğu işe yaklaşımını, doğadan faydalanmasını, doğayı resimde kullanmasıyla ilgili olan süreçleri, öğrencinin bir şekilde kendini görmesi veya ders BELGELİĞİ kavramını konuştuğumuz zaman öğrencilerin bunu anlayabilmesini sağladık. Ben şöyle fark etmiştim; hocaya sordum ders BELGELİĞİ ne yapıyor? Hoca anlattı. Ben de o zaman bende belgelikte olabilirim dedim. Farklı kollar vardı. Kollar üzerinde konuştuk. Onların her birinin faaliyet alanı vardı. Bunlar çok yoran ya da yıpratan şeyler değildi aslında. Yani dediğim gibi yaşama biçimi, yaklaşım sekliydi. Bunları öğrenciye veriyordu. Ama direterek yapmıyordu öğrenci zaten bunun içinde oluyordu. Her öğrencide bunun etkileri farklı olmuş olabilir. Çünkü her öğrenci farklı yerlerden geliyor, farklı kişilik özelliklerine, farklı alışkanlıklara sahip. Öğrenci ders BELGELİĞİ içinde kendini bulabiliyordu. Atölyede kalan öğrenciler bunun kıymetini bilen öğrencilerdi. Burada çok zevkli bir öğrencilik dönemi geçirdiler.
S: Sizden önce gözlemlediğiniz kadarıyla ders BELGELİĞİ nasıl çalışmalar yürütüyordu? Sanırım ufak tefek çalışmalar vardı o dönem ve ders BELGELİĞİ sizden sonraki dönemde gelişti.
Aslında olay şöyle biz ders BELGELİĞİ nedir ve ne olabilir üzerine konuşmuştuk. En çok üzerinde durulan tanım da bellek olduğuydu. Yani ders BELGELİĞİ aslında bir BELLEK. Zaten hocanın ders BELGELİĞİ öncesindeki sürecini biliyorsunuzdur. Hocanın uzun yıllar öncesinden başlattığı Erzincan belgeliği bulunuyor. Belgeleme, bir arşiv oluşturma fikri ders BELGELİĞİ’nin oluşmasına ve bunun öğrencinin işleri üzerinden yapılmasını ortaya çıkardı. Ama ben gelene kadar ki süreçte bir geçmişi vardı. Ben de şöyle bir katkı sunmuş olabilirim, soruları çoğaltarak ve soru sorarak. ders BELGELİĞİ soru sormayı çok yapar . Cevapları çok da önemli değildir. Önemli olan sorudur, soru sorabilmektir. Biz de “ders belgeliği nedir?” ile ilgili güzel söyleşiler yapmıştık. Kendi aramızda tartıştık, bunları kayıt altına aldık. ders BELGELİĞİ dışarıdan nasıl göründüğü ile ilgili hocalarımızla, hocanın kendi sürecine tanıklık etmiş sanatçı arkadaşlarıyla, mezun olmuş ve kendi öğrencileri olan eski öğrencilerle sohbetler ettik ve onları kayıt altına aldık. Böylece ders BELGELİĞİ’ni ortaya çıkartmaya başladık yapabildiğimiz kadarıyla. Yani kendimizi içerden ve dışardan görmeye çalıştık.
S: Peki ders BELGELİĞİ’nin ilk söyleşi süreci nasıl başladı?
Dediğim gibi biz aslında kendimizi tam anlamıyla tanımlayamıyorduk. Bir söyleşi sürecine girdik. Öğrenciye soruyorduk ders BELGELİĞİ’ni nasıl tanımlarsın burada olmak sana ne hissettiriyor, Ya da mezun kişiye okurken neler yaşadığını mezuniyetten sonraki süreçte nasıl bir etki ile kendisinin öğrenci veya yaptığı işlere yaklaştığını nasıl bir yöntem izlediğini vs vs çok sorular sorduk ve farklı farklı dönüşler aldık. ders BELGELİĞİ nedir sorusuyla bu konunun konuşuluyor olması ders BELGELİĞİ’ni dile getirmiş oldu. Pratikten biraz daha düşünceye, ifade edilebilir tanımlanabilir bir şeye taşınmış oldu. Söyleşiler bu konuda çok yardımcı oldu. Her farklı kişiyle yaptığımız söyleşide farklı bir yönümüze tanıklık ettik. Konuşulan konular üzerinde düşünmeyi öğrendik. Düşündükçe eksiklerimizi görerek nasıl ilerleyebileceğimize kafa yorduk. Çok güzel gidiyordu. Tabii ders BELGELİĞİ’nin alması gereken çok daha fazla yol var. Bu konuda da tabii ki öğrenciler, mezunların ve belgeliğin kıymetini bilen insanların ders BELGELİĞİ’nin daha fazla gelişip ve büyümesine yol açacak çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Fakat şunu da belirtmeliyim günümüzde çok muteber olmasına rağmen ders belgeliği popülizm yapmamıştır. Popülizmi sevmez her halde onu bu kadar güzel kılan da bu yönü . Bu haliyle çok güzel ama yapacak şeyleri çok fazla var. En başta belgelik bir model oldu. Belki daha evvel Köy enstitülerinde farklı eğitim yöntemleri olarak denenmiş olabilir. Ama burada bu atölyede Avni hocanın çabalarıyla ve öğrencilerin katkılarıyla büyüdü gelişti ve bence çok şey vadediyor.
S: Bununla ilgili bir öneriniz var mı? Biz şu anki öğrenciler olarak biraz sorumluluktan kaçıyoruz. Mesela ben de günlemeye girdiğimde doğaçlama bir şekilde aniden oldu. Aslında sadece haber yazma ile girmiştim. Sonrasında Avni hocanın isteğiyle söyleşilere başladım. Garip bir şekilde ben seçtim ama içgüdüsel olarak itildim ve kabul edesim geldi ve bu şekilde devamı geldi. İyi de oldu çok şey kazandığımı düşünüyorum.
ders BELGELİĞİ’nin kendisi de verilen eğitimin içinde bir eğitim. Dolayısıyla öğrencinin zamana ihtiyacı var. Kendini keşfetmesi olanı biteni görüp onu kafasında oturtması zamanla çözülecek şeyler. O yüzden sabırlı olmak gerekli. Sen bu atölyeden çıktığın zaman sana kattıklarının farkını göreceksin. Yaptığın çalışmalar seni daha ileriye taşır. Hiçbir kaybın olmaz daha fazlasını yapmak istersin. Bu süreçler ders BELGELİĞİ öğrencileriyle ayrı ayrı sorarak konuşulabilir. Öğrencinin hasıl bir değişime ve dönüşüme uğradığı, bunun pratiğe nasıl yansıdığı gibi.
S: Kendi zamanınızdaki öğrencilik sürecinden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir öğrencilik süreci geçirdiniz? Çalışmaların konusu sanırım aynı ilerliyordu. Yumurta, mutfak vs. Bunlardan bahsedebilir misiniz?
Dediğim gibi biz ilk yıl Avni hocanın atölyesine gelemedik ve bu durum çok şeyi değiştirdi. Şöyle ki, desen eğitimini yeterli olmayacak şekilde aldık biz. Gittiğimiz atölyedeki hoca yaklaşımı eksik veya hiç yoktu denebilir. . Dolayısıyla desenimiz çok iyi değildi. Avni Hocaya geldiğimizde de bunun telafisi için zaman geçirdik. Bu nedenle biraz yakalayamadık. Yakalayamadık derken belki pratik olarak hocanın verdiği işleri yapma anlamında yetiştiremediğimiz çalışmalar oldu. Ama neler yapıldığını biliyordum. Süreçlerde hep bulundum. Arkadaşların yaptıkları işlerle ilgili konuşmalarda ne eksik, neler yapılmalı dinliyordum. Mesela Facebook’taki BELGELİK sayfasında öğrencilerin raporu bulunuyor. Resmini yaparken nasıl bir süreçten geçtiğini paylaşıyor. Ben onları okuduğum zaman her bir öğrencide farklı bir şey görüyorum. Kimi zaman kendi işlerimle karşılaştırarak ben de burada takılmıştım vs. diyebiliyoruz. Böylece öğrencinin yolculuğuna da tanıklık etmiş oluyoruz. Belki pratik olarak çok fazla bir şey çıkartamadım ama bir yöntem, tarz, nasıl yapmalı gibi soruların cevaplarını bulduğum bir çalışma yöntemi oldu.
S: Peki bugün ders BELGELİĞİ’ne geldiniz. Kendi zamanınızdaki ders BELGELİĞİ ve şu an ki ders BELGELİĞİ arasında fark var mı? Neleri değişmiş olarak gördünüz?
Şöyle söyleyeyim mucizevi bir değişiklik beklemiyorum. Ben 2019’da mezun oldum. Biliyorsunuz 2020’de de pandemi başladı ve zaten eğitim yapılamadı. Bunun cevabını belki de hep birlikte vermeliyiz. Çıkan işler açısından çok fazla konuşmak istemiyorum. Çünkü dediğim gibi ancak sosyal medya üzerinden çalışmalara bakabildim. Sergiye gelemedim İstanbul’da da değildim. Yapılan işler çok güzel görünüyordu ekranda. Ama belki bundan sonra daha nasıl bakmalıyız? Pandemi sürecinin bize öğrettiği şeyler var mı? diye kafa yormamız gerekiyor. Bir şeyler değişti mi? Aslında ben çok bir şeyin değiştiğini sanmıyorum, keşke değişseydi. Mesela hayatın kırılganlığını görebilseydik, doğaya neler yaptığımızı ne kadar yabancılaştığımızı fark edebilseydik. İnsan merkezli anlayıştan çıkabilseydik . Sonuçta korku dolu, bir şeyleri oturtamadığımız kayıp bir süreç yaşadık. Hem insan kaybı, hem maddi manevi, psikolojik, sosyolojik her türlü kayıp yaşadığımız bir dönem oldu. Bunu yansımaları belki süreç içerisinde sanata da yansıyacaktır. Buradaki mezunlara ve öğrencilerin yaklaşımlarına da yansıyacağını düşünüyorum. Farklı bulduğum işlerden bir kolaj çalışması vardı. Hoşuma gitmişti. Yakından bakamadım ekrandan gördüğüm kadarıyla beğendim. Bizim zamanımızda kolaj küçük çalışmalar olarak yapılmıştı. Daha yalın, tek bir konuya yönelik çalışmalar daha çok üzerinde durduğumuz şeylerdi. Kolaj o açıdan benim ilgimi çekti. Bu arada kolajı da çok severim.
S: Benim de ilgimi çekiyor. Ama tam oturtamıyorum sistemini. Garip bir şeyler çıkıyor ortaya.
Kolaj konusunu hoca ile konuşmak lazım. Aslında bize kolaj konusunda ödevler vermişti hoca. Kolaj çalışılmıştı ama bahsettiğim gibi ebat olarak küçük işler .
S: Evet kolaj ödevleri hâlâ veriliyor. Ama biz genel olarak kolajın üzerine düşmüyoruz. Aslında kolaj önemli bir şey ama biz onu biraz hor görüyoruz. Yumurta, mutfak ve dış mekân gibi konulara daha çok önem veriyoruz.
Biraz serbest bırakma var. Daha özgür bir alan .
İ: Ben kendimi kolajda özgür hissetmiyorum. Aksine ne yapacağımı bilemediğim için biraz gergin hissediyorum. Sanki bir şey yapmalıymışım gibi ama yapmam gereken bir şey yok. Kafamdakini soyut alanda yapacağım ama sanki bir şey olmalıymış gibi hissettiriyor.
Tıpkı bir puzzle gibi parçaları birleştirme. Düşünerek yapılan bir şey değil aslında doğaçlama ve biraz daha içgüdüsel bir şey kolaj diye düşünüyorum. Ama buradan da kontrolsüzlük gibi bir anlam da çıkarılmamalı . Kolaj işler kendimizi daha özgür bırakmamıza neden olur.
S: Hazır kolajdan bahsetmişken sorayım. Az önce de sergi lafı geçti. Birebir göremediniz ama 21. BELGELİK sergisi hakkında takip edebildiğin kadarıyla genel düşüncelerini alabilir miyim?
Çok heyecanlı bir sergi olduğunu düşünüyorum. Baya bir ilgi olmuş. Dediğim gibi içinde yer almadım. İlla ki çok iyi olduğuna eminim. Daha önceki belgelik sergilerinde söyleşiler yapmıştım geri bildirimler çok iyi idi. Her yıl yapılanların üzerine yeni işlerle zenginleştiğini düşünüyorum. Şu an atölyeyi ziyarete geldiğimde sergideki işlerin bir kısmı duvarlarda vardı. Daha da çeşitlendiğini düşünüyorum. Dediğim gibi bu atölyenin kendine ait bir ruhu var. O ruh biraz daha genişlemiş, çeşitlenip zenginleşmiş. Devam ettikçe de o zenginliğin büyüyeceğini düşünüyorum.
S: Peki önceki BELGELİK sergileriyle kıyasladığında bu yılki belgelik sergisindeki farklar nelerdir?
Çeşitlilik olabilir. Genellikle bir atölyeye girdiğiniz zaman “o hoca bu tarzda resim yapar” tarzında bir düşünce vardır. ders BELGELİĞİ’nin kendine ait bir disiplini olmasına rağmen böyle bir dayatmasının olmadığı öğrenciye alan yarattığı gözlenebiliyor. Bu sergide de bunun daha çok üstüne çıkıldığı anlaşılıyor. Dolayısıyla bir öğrenci işinin daha üst bir düzeyde çalışma seviyesinde olduğu, hocanın buna alan açtığı işler olduğu için yapılan işleri çok kıymetli buluyorum. Ayrıca ders BELGELİĞİ sergilerinin her zaman hissedilir bir tinsel alanı vardır. Sergiden çıktığınızda etkiyi üzerinizde uzun süre taşırsınız.
S: ders BELGELİĞİ’nde sizi en çok ne etkilemişti?
Bu dönem insanında bir uzaklaşma var bir iletişimsizlik ve hız. ders BELGELİĞİ’nin ise bunu yavaşlattığını düşünüyorum. Yani dur diyor. Dur ve bir bak diyor. Bu konuda bir hız kesmesi var. Bunun güzelliği var. Günlük pratik hayatlarımız ve insanların birbirlerine , şeylere ve doğaya yaklaşımı yüzeysel .Temas etmiyoruz görmüyoruz çünkü çok hızlıyız. ders BELGELİĞİ’nde ise bir sorgulama var. Normalde insanlar sadece yapar. Ama ders BELGELİĞİ’nde yaptığın şeyde sorgulama, durup ve bakmak da var. Gerekirse geriye dönüp bir daha bakmak var. Bu gibi şeylere alan açıyor. Beni etkileyen kısmı bu olmuştu. Ve dediğim gibi ben de zaten bunun farkında olarak buraya geldim. Ama burada birebir görmek çok daha farklıydı ders BELGELİĞİ öğrencide bir amaç duygusu yaratıyor – hareket ettiriyor –aidiyet duygusu geliştiriyor. Bu benim bir yetişkin olarak öğrencide görmek istediğim taktir ettiğim harika bir eğitim yöntemiydi.
S: Peki şu anki hayatında katkıları nelerdir?
Dediğim gibi ben belli bir eğitimle geldim. Felsefe ve diğer sanat okumalarını da yapıyorum. Farkını görmemi sağlıyor. Ne zaman önüme bir eğitim faaliyeti bir öğrenci grubu gelse ders BELGELİĞİ burada da olsaydı diyorum ya da keşke buraya da ders belgeliğinin yaklaşımıyla yaklaşılabilse diyorum. Koca koca insanların güya eğitim adına bir araya geldiği gruplarda da bu eksikliği görüyorum. Yüzeysellikten eksiklikten bu eksikliği göremeyen insanlardan mustaribim. Bu insanların sanat adına yanlış boş işlerinden mustaribim . Bu durumları gördüğüm zaman ders belgeliğini anmadan edemiyorum. Hele de bu çalışmalar sanat adına yapılıyorsa. İnanıyorum ki ders belgeliği kendi modeli ve yaklaşımı ile yetiştirdiği öğrencileri ile önemli şeyler başardı. Öğrencide bir sanat fikri oluşturdu.
İ: Şu an avukatlığa devam ediyor musunuz?
Devam ediyorum. Ama resim hayatımda öncelikli.
İ: Avukatlıktan sonra resim okuyarak bu atölyede bulundunuz. İkisi arasında bir bağ var mı?
Bağ olduğu söyleniyor. Ben o bağı daha yakalayabilmiş değilim ama hukuk biliyorsunuz ki kendi içinde sert bir alan. Kurallar ve kaideler var. Kaidelere aykırı davranıldığı zaman hukukun o sert yüzüyle karşılaşıyorsunuz. Dolayısıyla hukukun alanları adliyeler, hukuk büroları, müvekkil görüşmeleri bu sertlik üzerinden yürüyor. Hayatın pratik alanı da hukuktan ayrı bir alan değil.. Sanat belki burada devreye girebilir malzeme açısından oldukça zengin. Benim için avukatlık belki daha geride olabilir. Sanatın içinde olmak “bir şeyler üretiyorum” anlamında değil ama o sanat düşüncesi ve bu düşüncenin felsefi arka planındaki zihin dünyası ve benim içinde olmayı istediğim ve olduğum bir alan. Dolayısıyla ikisini bir arada buluşturmak bazı mesleklerde ikisi bir arada harmanlayarak bir şeyler çıkarma imkanı olsa da bizim meslekte olabilir mi bilmiyorum. Şu an ikili yaşıyorum diyebilirim. İkisini de hayatımda tutmaya çalışıyorum.
İ: Ben hep resim ya da sanat hakkında düşündüğüm zaman aklıma insan da aklıma geliyor. İnsanı tanımak ile ilgili düşünüyorum. Siz de avukatsınız. Birçok insanla tanışıyorsunuz ve müvekkilleriniz oluyor. Çeşitli insan tipleri tanımanıza olanak sağlıyor. Bu da sanatınıza bakış açınızı zenginleştiriyor olabilir mi?
Olabilir tabii ki. Görsel olarak onu aktarmakla ilgili olabilir ya da oradaki çelişkilerin resim yoluyla sanata aktarılmasıyla olabilir.
İ: ders BELGELİĞİ’nin bir sonu olduğunu düşünüyor musunuz? Mezunlar veriyor ama bu mezunlardan kaçı bir arada, birbirleriyle iletişim gerçekten var mı?
Hayır, düşünmüyorum. Çünkü bu bir fikir. Bu fikir öğrencilerin kafasına girdi. Bir soru olarak girdi. Mezuniyetten sonra öğretmen olacak öğrencilerin kafasına girdi. Öğretmen tarafından yürüyecek ve öğrenciye aktarılacak bir fikir. Bir tohum gibi düşünün. Tohumu ekiyorsun ve ürün veriyor. Bunun gibi ders belgeliği de büyüyecek.
S: Son olarak öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Günümüz kapitalist sisteminde para vermeden hiçbir şeye sahip olmuyoruz. Bugün bir psikoloğa gitseniz yüksek bir miktar para vermeniz gerekiyor. Psikologda yapılan şey de aslında bu. Durmak ve bakmak. Kendine ve sorununa bakmak. ders BELGELİĞİ bunu gönüllü yapıyor. Bir anlamda da öğrencinin kendine ve çevresine durarak bakmasını sağlıyor. Bunu çok istekli bir hocanın rehberliğinde yapıyor. Öğrenci burada kendisine, çevresine, doğaya durarak bakmayı öğreniyor. Bir fırsat aslında ders belgeliğinde olmak. Öğrencilerin buna biraz kafa yorması gerekiyor. Acelecilikten çıkması gerekiyor. Bir an önce sonuca varma isteğini sorgulaması gerekiyor. Dolayısıyla hemen sonuç alma bir şeyler görme hevesinden vazgeçip sadece eylem içinde olmak ve bunu yaparken düşünceyle birlikte ilerlemek gerekiyor. Bu öğrenciler için bir fırsat. ders BELGELİĞİ öğrencilerinin bir misyonu olduğunu düşünüyorum. Belgelik dışındaki öğrenci arkadaşlarına ders BELGELİĞİ tanıtmak ve neler yaptıklarını, hissettiklerini, nasıl bir yol aldıklarıyla ilgili arkadaşında bir merak duygusu oluşturması gerekiyor.. Böyle bir şeyin olduğunun farkında olarak arkadaşlarına bir umut vermeleri lazım. ders BELGELİĞİ bir umut. Doğaya bakarak, yeniden görerek, barışarak yeniden insanlığımıza dönebilmemiz için bir umut. O yüzden çok kıymetli. Dediğim gibi sadece sabretmek, eylemek, düşünmek.
S: Katılıyorum. Çok sabırsızız. Direkt sonuç istiyoruz.
Sadece gençlerde değil yetişkin insanlarda da tez canlılığı, hemen her şeyi somut elle tutulur bir maddeye dönüştürerek nesneleştirme yaklaşımını görüyorum. Bu hızın küçük yerleşimlerde olmayacağını düşünmüştüm ancak en küçük yerlerde bile bu insan davranışı birbirine sirayet ediyor. O zaman diyorsun ki bu özel bir çaba da istiyor. Ve ders belgeliği bir eğitim yöntemi olarak öğrenciyi bu çabaya sokuyor. Temennim biraz kendimize, doğaya, şefkatli olmak ve çevreye bakabilmek ve en güzeli de sanatla bunu buluşturmak. Yapılan işlerde bu etkiyi görebilmek. Benim önceki söyleşilerimde de başka konuşmacıların konuşmalarında ders belgeliğinin resimlerinin insana dokunan bir yanı olduğu, bir ruhsal ve tinsel alanı olduğunu söyleniyordu. ders BELGELİĞİ ruhunun gençlerin resimlerine yansımasını umut ediyorum. Yaptıkları işlerde bir şeyin yüzeyinde kalma değil de içine girerek içinde olma halinin resim yoluyla insanlara yansıtabilecekleri işler yapabilmelerini temenni ediyorum.
S-İ: Çok teşekkür ederim sohbetinizle eşlik ettiğiniz için.
Ben teşekkür ederim.
Söyleşi: Semra GÜLER ve İlayda ÇAKIR
Söyleşi Tarihi: 24.05.2022
Fotoğraf: İlayda ÇAKIR
Metin Düzenleyen: Berivan KILIÇ ve Zeynep ŞİMŞEK
Yazar
Son Yazıları
- Haber17 Ekim 2023ders BELGELİĞİ Mezunu Sinan Orakçı’nın İlk Solo Sergisi “İştahların Makamı”
- Haber28 Eylül 2023dB Mezunu Selin Yağmur Sönmez “Ortak Zemin” Sergisi…
- Haber29 Ağustos 2023dB Mezunu Emre Tura, Hayal Melodileri Yarışması I. Başarı Ödülüne Layık Görüldü…
- Haber12 Temmuz 2023ders BELGELİĞİ Alan/Zone Kolaj Sergisi…
İlk yorum yapan siz olun