ders BELGELİĞİ mezunu Yağız Seis ile sanatçının resim çabasını irdelediğimiz bir söyleşi gerçekleştirdik. Yağız Seis’in sanatında manzara teması, yeni bir dünya yaratma arzusunun temelini oluşturuyor. Rönesans’ın derinliğini ve Türkiye’nin sürreal tavrını harmanlayan Seis, kişisel ve toplumsal bir diyalog kurarak izleyiciyi duygusal ve romantik bir dünyaya yönlendiriyor.
Bize biraz kendinden bahseder misin Yağız.
Merhabalar, ben Yağız Seis. 1997 İstanbul doğumluyum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesini bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim İş Öğretmenliği bölümünden mezun oldum ve şu an Kadıköy’deki atölyemde çalışmalarıma devam etmekteyim.
Çalışmalarınızın genel teması nedir ve bu temayı nasıl seçtiniz?
Genel olarak çalışmaların temasında benlik ve benliğin kendi içerisindeki tutumunu irdeleyerek de devam ettiğim bir süreç oluşturuyorum bunu toplumun kendi içerisindeki diyaloğu ve toplumun kendisiyle olan paydasında bir referans etkin haline getirerek kendi duygusal sürecimi oluşturuyorum diyebilirim.
Çocukluğunuzda görsel olarak nelerden etkilendiniz ve resme ilginiz nasıl başladı? Sizi yönlendiren birileri var mıydı?
Valla öncelikle şöyle söyleyeyim, resimden çok hoşlanmıyordum ilkokulda. Hatta böyle bütün resimlerimi annem yapıyordu. Sonra yedinci sınıfta resim öğretmenimle tanıştıktan sonra onun böyle birkaç dokunuşuyla benim bu alana karşı bir yeteneğimin olduğunu keşfederek bu süreç başladı. Sonrasında güzel sanatlar lisesine hazırlandım. Onu kazandıktan sonra da zaten süreç devam etti ve benim için bir tutku haline gelerek bu zamana kadar geldi diyebilirim.
Çalışmalarınızda kullandığınız renkler ve formlar sizin kişisel dünyanızı nasıl yansıtıyor? Renk seçimlerinizi ne kompozisyonlarınızın arkasına ne tür duygusal veya düşünsen süreçler var? Çalışmalarınızda genel olarak siyah ve beyaz renklerini kullandığınız için merak ettik bunu.
Renklerle çok diyalog kuramıyorum. Monoton olması ve o siyah beyaz dengesinin aslında toplumsal bir karşılık olduğunu düşünerekten sunduğum bir evrede oluyorum. Genel olarak da dark bir tavrım var. Karamsar ve o karamsarlığın dışavurumunu sunmak istiyorum. Güzel resim yapmaktan ziyade canımı sıkan ve canımı sıkan noktanın aslında aktarım dilinin nasıl olabileceğini düşünerekten bunu yansıtmayı tercih ediyorum. Renk çok sevdiğim bir şey değil. Renge ihtiyaç duyduğum zamanlar oluyor ama genellikle siyah-beyaz tavır yağız ve yağızda var olan şeyi ortaya sunuyor.
Çalışmalarınızı oluştururken yaşadığınız yaratım sürecini biraz açar mısınız? İlk fırça darbesinden sonra hale gelene kadar bu süreçte ne tür içsel değişimler yaşıyorsunuz?
Yaptığım resimlerde oluşturduğum eskizlerin hiçbiri tam olarak resmin son haline yansımıyor. Eskiz sadece benim kendime günaydın demem gibi bir şey ben öyle bakıyorum. Ama günü değerlendirme noktasında yüzeyle olan diyalog tabii ki de değişiyor. Ruh halime yansıyor. Ruh halim genellikle düşüşte oluyor. O beni besliyor ve bu besleyen noktada da kendimle olan diyaloğu aslında izleyiciye beni benimsemenin dışında iyi bir ritim oluşturabileceğini düşünüyorum ve öyle devam ediyorum.
Biraz olumsuz duygulardan bahsettiniz. Resimlerinizi yaparken kendinizi en çok hangi aşamalarda kaybolmuş hissediyorsunuz ve bu durumu nasıl aşıyorsunuz? Bundan biraz beslendiğinizi söylediniz ama merak ettim.
Bunu şöyle özetleyebilirim genel olarak çalışmaların temasında benlik ve benliğin kendi içerisindeki tutumunu irdeleyerek de devam ettiğim bir süreç oluşturuyorum bunu toplumun kendi içerisindeki diyaloğu ve toplumun kendisiyle olan paydasında bir referans etkin haline getirerek kendi duygusal sürecimi oluşturuyorum diyebilirim.
Yaratım sürecinizi tanımlarken, deneysel yaklaşımın işlerinize kattığı deneyselliği nasıl anlamlandırıyorsunuz?
Şöyle ki yüzeye temas ederken boyanın kendi yapısı yüzey üzerinde bıraktığı etki ve biçime yansıyan tavrına çok önem veriyorum. Malzeme böyle kullanılmalı tavrını yanlış buluyorum ama geleneksel uygulanabilir boya yüzey ilişkisini teknik açıdan reddetmiyorum. Sadece yağlı boya ve akrilik kullanmak istemiyorum, zaman zaman farklı tekniklerle denemeler yaparak üretim alanını genişletiyorum. Zaman zaman boyanın inceltilmiş, zaman zaman daha yoğun kullanıldığı veya bazı alanların lekesel bırakmanın tamamen içsel bir durumla şekillendiğini, çünkü bir resmi deneyip yanılarak ve aslında ne istediğini bilmeden bazen davranmak gerektiğini düşünüyorum. O yüzden denemek o an görmek anlık reaksiyon almak deneysellik yaratarak yüzeyde neler yapabileceğimi daha keyifli hale getiriyor.
Peki çalışmalarınızın arka planında hangi kişisel veya kültürel referanslar bulunuyor?
Genellikle çalışmalarımın hepsinde bir manzara teması var ve bu manzaranın sebebi aslında benim yaratmak istediğim bir manzarayla başlıyor. Bu manzarayı oluştururken aslında temel noktam tamamen yeni bir dünya kurmak istiyorum ve bu kurmak istediğim dünyanın ilk başlangıcı manzara olsun istiyorum. Bu biraz aslında benim rönesans göndermemle de alakalı işte oradaki o derinliği hissedebilmek aslında hayatında o derinlikte olmasını sağlayabilmek. Sonrasındaki süreç biraz daha sürreal takılmamın sebebi de aslında yine temel noktada olan Türkiye’nin o sürreal tavır içerisinde olma durumuyla alakalı ve benim sürreal dünyamla alakalı çünkü hayal kurmak besliyor ve hayal kurmanın o didaktik tarafı beni çok etkiliyor. Son dönemlerde de biraz böyle romantik işler yapıyorum işte daha duygusal ve daha ikili ilişkilerin olduğu ve bu değişiyor değişmekte olan bir şey, işleri de değiştiriyor ama genel olarak tavrım benim bir dünyam var o dünyanın içerisinde izleyiciyi davet etmek istiyorum. Davetin içerisinde kimimiz üzülüyor, kimimiz eğleniyor, kimimiz o monotonlukta kayboluyor ama işin finalinde benimle ve o manzara ile diyalog kurabiliyorlar. Ben o diyaloğu seviyorum.
Beslendiğiniz diğer sanat dallarını da sorabilir miyim?
Ben normalde heykel çıkışlıyım ana sanatım heykel benim. Resme dönmemin sebebi aslında biraz daha işlerimde o heykelsi ve yüzeydeki olan o hareketi sevmemle başladı. Son dönem biraz daha pentürü hissederek devam ettiğim bir süreçteyim ama malzemenin kendisiyle olan diyalog aslında benim için önemli. O heykel etkisini ve o heykelle olan durumu bağdaştırmak ve onu yüzeyle buluşturmak beni besleyen bir taraf oluyor. Farklı disiplinler arasında çok bağ kuramıyorum diğer disiplinler işte enstalasyon olsun, video olsun, çeşit çeşit bir sürü alan çok beni bağlamıyor ama takip ettiğimde oluyor çünkü güncel bir iş yapıyoruz ve etrafımızda da buna göre şekillenen sanatçılar oluyor. Hepsiyle iç içe olmamıza rağmen beni etkileyen heykel ve resim.
Peki öğrencilik yıllarınızdan bu zamana kadar olan süreçte etkilendiğiniz sanatçılar kimler ve çalışmalarınızı nasıl etkiledi?
Çok geçmiş döneme gittiğim zaman hâlâ da benim number one’ım ben büyük bir Rembrandt fanıyım o beni çok etkiliyor. Özellikle biçimi olsun ve pentürünün dışında oradaki o benim için devrim diyebileceğim bir kompozisyon biçimi var. Daha çağdaş ve dönemimin de getirdiği o çağdaşlaşmaktan dolayı son dönemde Kiefer’ı çok takip ediyorum Kiefer’da iyi etkilendiğim ve aslında politik tavrından ziyade işin biçimi ve uygulanabilirliği açısından etkilendiğim ve o rahatlığı hissedebileceğim bir sanatçı haline geliyor. Kendi dönemimden çok yok. Kendi dönemimle çok kıyaslayamıyorum kendimi. Yani o ritmin içerisine girmek istemiyorum çünkü güncel hepimiz iş yapıyoruz ve iş üretiyoruz bu biraz dengesizlik yaratabiliyor ve çok da bağ kurmak istemiyorum açıkçası. Yani şu anki güncel diyalogda olduğum ve sanat prensibini işte şu yönde sevebiliyorum diyebileceğim birisi yok gibi.
Mezun olduktan sonra ödev bilincini geride bırakmak nasıl bir duyguydu? Yolunuza ve çalışmalarınıza nasıl devam ettiniz?
Yani ders BELGELİĞİ zamanında oluşturdum ve o sürecin içerisinde hiç onu ödev olarak görmedim. Yani bu eğitim alanı benim için bir ödev noktası değildi. Benim bir sürecimdi ve o süreci takip ederek devam ettim. Şu anda aynı sistemle devam ediyorum diyebilirim. Yani eskiz sürecim oluşuyor. Sonra işlerin kendi içerisindeki diyaloğu oluşuyor ve yüzeye yansıyor. Bunu da yine aynı üniversitedeki sistemi devam ettirerek sağlıyorum diyebilirim.
Sanat kariyerinizde belirli bir dönüm noktası veya önemli bir anı paylaşabilir misiniz? Bu sanatınıza nasıl yön verdi? Mezun olduktan sonraki süreçle de ilgili olabilir.
ders BELGELİĞİ hayatımı çok değiştirdi. Yani çok farklı bir alan çünkü ben heykel çıkışlı olduğum için resmi 2 yıl gördüm seçmeli olarak, zorlandığım zamanlar oldu çünkü heykel pratikliğiyle resim pratikliği çok farklı. Birisi yüzeydeyken diğeri tamamen 3 boyutluluk üzerine ama ders BELGELİĞİNİN bana sunduğu ve bana kattığı en büyük şey şu aslında, kuralın içerisinde kuralsızlık, o kuralsızlığı sen yaratıyorsun ve kendini buluyorsun ama o kural aslında bir sistemin parçası. Aslında gelenekselde bir tavır ve akademik olarak insanın bu geleneksel tavrı benimsemesi gerekiyor. Çünkü bir sonraki aşamada kendine güvenip ne yapabileceğini aslında bize gösteriyor ve benim de en keyif aldığım zamanlar çünkü ben o atölyenin içerisinde yeri geldi kendimi kötü hissettiğim zamanlar da oldu, yeri geldi çok mutlu hissettiğim zamanlar oldu. O duyguların yansıması bana çok farklı bir şekilde geri dönüş sağladı ve benim tutkumu ortaya çıkartmaya başladı aslında, işi nasıl daha farklı bir boyuta çıkartabilirim açısından ve sanatsal gelişimimde kırılma noktası şu an hâlâ yakın arkadaşım ve biz ikimiz bir sergi yaptık solo da diyebiliriz ve orda kendimize bir savaş açtık ve o savaşın karşılığında kendimizi görüp aslında biz neyi, ne şekilde ve nasıl sunmak istediğimizi görmek istedik. Serginin adı Friendly Fire idi. Bir oyun oynarken orada takım arkadaşına Friendly Fire diye seslenip oradan türettiğimiz bir şey oldu bu. Benim aslında bu alana karşı ya evet sergilemenin de ötesinde biz bir şey üretiyoruz ve ürettiğimiz şeyin aslında bir karşılığı var onu gördük ve o gördüğümüz şey bizi aslında ayakta tutan şey oldu. Ondan sonra da o süreç devam etmeye başladı. Farklı sergilemeler, işte çok sergileme olmasa bile benim onu kendime sergileyebileceğim alanlar yarattı.
Söyleşi: Zülal Dicle Cengiz ve Beyza İrem Tokgöz
Yazar
Son Yazıları
- Doğa16 Aralık 2024ders BELGELİĞİ öğrencisi Ezgi Kaplan, 2024 Salt Araştırma Fonları Proje Sunumunu Gerçekleştirdi!
- Doğa16 Aralık 2024ARTENS “Evlerimiz” Festivali Başlıyor!
- Eğitim29 Kasım 2024ders BELGELİĞİ öğrencisi Ezgi Kaplan Salt Araştırma Fonları 2024 Projesi’nde “Sanat Eğitiminde Bir Köy Enstitüleri Pratiği; ‘ders BELGELİĞİ’ Atölyesi Üzerine Bir İnceleme” başlıklı projesiyle 13 Aralık Cuma günü Salt Galata binasında!
- Eğitim26 Kasım 2024Trabzon Akçaabat Güzel Sanatlar Lisesi’nden ders BELGELİĞİ Atölyesine Ziyaret
İlk yorum yapan siz olun