“Şehrin betonlaşmış yerlerinde zamanımız gidiyor, bulduğum her boş yere fidan dikiyorum, doğaya renk vermek istiyorum. Kendal ile doğayla ilişkisini konuşurken önce yakınımızdakileri güzelleştirmemiz gerektiğini söylüyor. Sürekli, uzaktaki şeylerle ilgilendiğimizi, önceliğimizin yakınımızdakiler olması gerekliliğine değiniyoruz. Kendal Filiz, Trakya Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği bölümü mezunu. Diyarbakır’da yaşıyor, yaşadığı yerin dağlarını, kuru kalmış her yerini yeşillendiriyor. Çocukluğundan beri doğayla iç içe yaşıyor, yaşadığı, gezdiği, gördüğü, dokunduğu her yeri güzelleştiriyor. ayak bastığı her yeri yeşillendirmeye çalışıyor, çevresindeki çocuklara da bu bilinçle yaklaşıyor. Kendal’la doğa ile olan ilişkisi, düşünceleri ve projeleri hakkında konuştuk.
Doğayla olan ilişkinden bahsedebilir misin?
Her yıl, meşe palamutlarının döküldüğü vakit, eğer köyde değilsem, köydeki çocuklara, tohumları toplamalarını tembihliyorum. Sonra meşe palamutlarını çocuklardan satın alıyorum. Köydeysem, tohumları çocuklarla beraber ekmeye özen gösteriyorum. Onları bilinçlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Özellikle köydeki çocuklar ve yeğenlerim üzerinde çok durmaya çalışıyorum. Gelecek onların elinde, kendimizi bir yerlere getirmeli, onlara rehber olmalıyız. Çünkü, çocuklar çevrelerindeki karakterleri örnek alıyorlar. Bu yüzden onlara davranışlarımızla örnek olmalıyız.
“Köy gençleriyle, planlar yapıyorum” diyor. Gençlere çevredeki tohumları toplatıyor. Gençler de olumlu karşılıyor ve Kendal’a yardım ediyorlar. Kendal’ın çantasında hep tohum taşırmış. Gittiği her yere yanındaki tohumları ekiyormuş. Bulunduğu, yaşadığı çevrenin dışında, gezdiği yerleri de yeşillendirmek istiyor.
Kendal, bütün insanların içinde sevginin olduğunu düşünüyor. Çevre, büyüme şartları, yaşam koşulları insanları etkiliyor, diyor.
Köylüler, onun yaptıklarına anlam veremiyormuş. Kendi bahçesi olmayan, köydeki, dağlardaki bulduğu her yerde fidan yetiştiriyormuş. Köylüler ise, fidanlar büyüdüğünde kendisinin olmayacağını ve tüm bunları neden yaptığını soruyorlarmış. Kendal onlara, köylerde, doğada, mülkiyet kavramının şu şekilde var olduğunu söylüyor, “Yetişen ağaçlar benim değil, kimsenin değil. İnsanları kapsamıyor, doğanın tamamına ait, böceği de kapsıyor, karıncayı da, kuşu da…”.
Yetiştirdiği fidanları keçilerin yediğini fark edince, daha korunaklı yerlere ekmeye başladığını söylüyor, fidanlardan, dağların kuytu yerlerinde, daha çok verim alıyormuş.
Ektiğin tohum türleri neler?
Badem, meşe, benav ve kürt kestanesi olarak bilinen bazı özel türler… Diyarbakır’ın iklimine badem ve meşe çok uygun. Bu yüzden bu türleri yetiştiriyorum. Bademin toprağın altına girdiğinde yetişme özelliği var. Yani bizim burada böyle derler, bademin toprakla buluşması yeterli, mutlaka büyüyecektir… Meralarda ekilebilecek ağaçlar bunlardır. Örneğin, meşe Türkiye’nin her yerinde yetişebilir. Doğunun kuraklığında da yetişir. Karadeniz’in neminde de yetişir. Akdeniz, Ege, Trakya’da da…
Doğaya olan sevgin, ilgin, çocukluğundan mı geliyor yoksa daha sonra mı oluştu?
Çocukluğumdan beri, içimden gelen bir şey. Çocukluğumda köydeki herkesin meyve ağaçları vardı. Neden bizim de yok deyip, yetiştirmeye başladım. Çocukluğumda ektiğim incir, can eriği, kirazlar yetiştiler ve şimdi insanlar meyvelerini yiyorlar.
Diyarbakır’ın çevresinden, Sakarya’dan ve çeşitli illerden üzümler aldım, yetiştirdim. Yabani armutlara, armut aşısı yapıyorum. Diyarbakır’da yetiştirmek için, Siirt’ten fıstık getirdim. Siirt ile Diyarbakır’ın iklimleri birbirine yakın. Diyarbakır’da, Siirt fıstığı yetiştiriyorum. Kavak, İğde, Dut ağaçları da yetiştiriyorum. Edirne’de Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi bahçesine 9 tane söğüt ağacı ve ceviz tohumları ektim.
Tüm bunları neden yapıyorsun?
Ben bunları, herhangi bir karşılık beklemeden yapıyorum. Karşılık bekleyerek yapılan şeyler, bana çok bencilce bir davranış gibi geliyor. Doğadan karşılık beklemekten ziyade, onu güzelleştirmek lazım. Doğa insanlara, hava, oksijen, gölge, her şeyi sunuyor.
İnsanlar doğayı tüketiyor, doğadan aldığımızı doğaya vermemiz gerekiyor. Doğa kendi içerisinde paylaşım halindedir, doğadan aldığımızı borç alıyoruz. Ona, geri vermemiz gerekiyor. Kuru yerleri yeşillendirmek istiyorum. Ağaç topluluğu gördüğümde iyi hissediyorum, çok mutlu oluyorum.
Doğa hakkında bildiklerini nasıl öğrendin? Merak edip okuyarak mı, deneyimleyerek mi?
Doğa hakkında tüm bildiklerimi, yaşayarak, yaparak, deneyerek öğrendim. Arkadaşımın babasının yanında çalıştım, bağda, bahçede çalıştım. Mevsimler arasındaki bağlılığı, tohumların ekilme vakitlerini öğrendim. Tohumların zamanı vardır, sonbaharda dökülürler. Tohumlar döküldükten ve 10-15 gün bekletildikten sonra ekilmesi gerekir. Tohumun kendine gelmesi gerekir. 10-15 günlük süreçte, tohum kendine gelir. Bu süre, tohumun, ağaçtan ayrıldıktan sonra kendi başına var olma, kendine yetme süresidir. Tohum olgunlaştıktan sonra ağaç onu bırakıyor. Tohumun kendine yaşam biçmesi, kendini yaşatması, dirilmesi için…
Doğanın, ağaçların önemi nedir senin için?
Doğa, bütün bir ilişki içerisindedir, doğaya ne kadar yaklaşırsan o da sana o kadar yaklaşır. Sen, doğaya sevgiyle yaklaştığında o da sana istediğin duyguyu veriyor. Bir ağacın yeşilliği, onun elbisesidir. benim için önemli olan, ağacın meyvesinden ziyade yeşilliği ile yer kaplamasıdır. Ağaç, tekrar tohum verecek, oksijen saçacak, hem tüm doğa hem de insan faydalanacak. Ağaç çok önemlidir. Ağaçların eskimiş dallarının budanması da gerekiyor. Yeni filizler, ağacın yenilenmesi demektir, ancak budamanın bilinçli olması lazım. Ağaçlar 2-3 metre yukarıdan kesilmeli, budanma zamanları da var, sonbaharın sonralarına doğru budanmaları gerekir. Yani ağacın suyunu geriye çektiği vakit. Ağaçlar sonbaharın sonlarına doğru, sularını geri çekerler.
Doğayla ilgili projelerinden bahseder misin?
Maddi anlamda ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra, kendimi doğaya adayacağım. Dağda, bayırda, nerede olursa olsun, fark etmez. Ekim yapacağım, bunun yerinin kesinlikle önemi yok. Ağaç her yerde yetişir, ağacın yeri olmaz. Her şekilde yeşermek ister, doğaya canlılığını vermek ister. Tüm çevreyi ağaçlandırmak istiyorum, özellikle kuru dağları. Çünkü kuşların, dağların tepelerinde duraksama alanları yok, dağların ağaçlandırılması gerekiyor. Her kuşun uçma potansiyeli, mesafesi var. Onların durağa, ağaca ihtiyacı var. Kendilerine yuva yapabilecek, uçabilecek… Aslında tüm hayvanların ihtiyacı var. Benim tek başıma yaptığım ve yapmak istediklerim dışında, belediyelerin de doğayla ilgili projeler üretmesi gerekir. İnsanları bilinçlendirme amaçlı projelere ihtiyaç var. İnsanların bu konularda teşvik edilmeye ihtiyacı var. Örneğin, belediyeler, fidanlar yetiştirip bunları, köylülere, insanlara dağıtmalılar. Tarlalarda tohumlar ekip, fidanlar yetiştirip, sonbaharda, ilkbaharda dikmeliler, en azından her insanın bir ağacı olması için bunu yapmalılar. Ağaçların kesilmesi, iklimlerin değişmesine neden oluyor. Bir yerin iklimini belirleyen o yerin ağaçlarıdır. Türkiye’nin iç kesimleri kötü durumda, buralarda ağaç yok. Ağaçları tükettik ve bu açığı kapatmamız gerekiyor.
O zaman bu, kuşları gözlemliyorsun demek oluyor.
Evet, kuşları gözlemliyorum. Köyde, dağlarda kuşları izliyorum. Sadece kuşları değil, sincap, tavşan, tilki ve bütün doğayı gözlüyorum. Örneğin, her kuş ağaca yuva yapmaz. Bazı kuşlar kayaya yuva yapar. Çamurla, kayaya yuva yaparlar. Kartallar da kayaya yuva yapar. Güneyden gelen siyah kuşlar, duvarların içine yuva yapıyor. Kırlangıçlar, evlere yuva yapıyor. Ablamın ahırının içinde, kuşların yaptığı yüz taneden fazla yuva var.
Doğadaki hayvanlar azalmış, bu beni çok üzüyor. Tüm hayvanlar çok önemli. Avlanmanın kesinlikle yasaklanması lazım. Dağlar kuru olduğu için hayvanlar izlerini kaybettiremiyor. Bu yüzden hiçbir hayvan avcıların elinden kurtulamıyor. Doğadaki her canlının yaşam alanı var. Gece çıkan hayvanlar açlıktan gündüz çıkıyorlar. Normalde gece çıkan tilki, gündüz gelip köyde tavukları götürüyor. Hayvanların yaşam alanlarını daraltıyoruz. Dağınık yerleşmeler, hayvanların yaşam alanlarını daraltıyor. Bu nedenle toplu yerleşmeler önemli.
Şehirde yaşayan insanlar doğaya nasıl katkı sağlayabilir?
Doğaya karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekiyor. İnsanlar, balkonlarına ve evlerinin önüne su, ekmek gibi hayvanların gelip yiyebilecekleri şeyler koyabilirler. Çocuklarına, iş arkadaşlarına, çevrelerindeki insanlara doğa bilincini aşılayabilirler. Çevrelerindeki insanları, bilinçlendirebilirler. Örneğin, atık yağlar geri dönüşüme götürülmeli. Herkes bunu kendi çapında yapabilmeli…
Metin
Aslıhan Mumcu
Yazar
Son Yazıları
- Doğa4 Ağustos 2019Dünyaya Orman Deriz!
- Doğa2 Ocak 2019Belgelik Ağaçları Arboretumu Büyüyor!
- Eğitim16 Kasım 2018Doğanın ve Sanatın Belgesini Tutuyorlar
- Haber15 Haziran 2018ders BELGELİĞİ 5. Resim – 12. Desen Ödülü Kazananları Belli Oldu
İlk yorum yapan siz olun